MADRİD'TEKİ KİBELE ANITI |
TOPRAK ANAYIM , KİBELE DERLER BANA
TAPINMIŞ TÜM ULUSLAR ZAMANINDA
MISIR’DA İSİS , MEZOPATAMYA’DA İŞTAR OLMUŞUM
HİTİT’TE HEPAT , İTALYA’DA VENÜS OLARAK DOĞMUŞUM
ASIL ADIM MA’YI UNUTMUŞLAR
ARTEMİS ‘LE , DEMETER’ LE YAŞATMIŞLAR
DİKMİŞLER KOCAMAN BİR TAPINAK MİDAS’IN ÜLKESİNDE,
DİNİMİ BENİMSEMİŞLER TÜM BÖLGEDE,
MESİR MACUNU DAĞITMIŞLAR KİMİ YERDE.
YAPMIŞLAR HEYKELLERİMİ TOPRAKTAN ,KİLDEN
DAĞILMIŞIM DÜNYAYA TÜCCARLARIN ELİNDEN.
KIZLARIM OĞULLARIM SESLENİRİM SİZE
KUCAKLAYIN TOPRAĞIN GÜCÜYLE
ANAYIM BEN ANA AÇ BIRAKMAM SİZİ
SUNARIM BİNBİR LEZZETLİ NİMETLERİMİ
KÜLTÜR BEŞİĞİ ANADOLUYU UNUTMASINLAR
TOPRAĞIMI YÜREĞİMDEN KOPARMASINLAR.
SB. (şiir şahsıma aittir)
Anadolu da Ana Tanrıça Kültü:
Ana Tanrıçadan Doğan Tanrı ve Tanrıça İnanışları
İnsanlığın başlangıcında, Doğacılık olarak adlandırılan din inanışı karşımıza çıkmaktadır.
Doğacılık ; Fiziksel çevrede görülen, karşılaşılan olguların kişileştirilmesi, Tanrılaştırılması anlamına gelir. Doğada yinelenen olguların nedenini açıklamada güçlük çeken insanlar, bunları yönlendiren ayrı ayrı güçler (Tanrılar) olduğuna inanmıştır.
Böylece güneşi (dünyayı ısıtan), ayı (aydınlatan), toprağı (ürün veren), akarsuları, denizi, fırtınayı vb. birer guç ve yönlendirici merkez olarak Tanrılaştırmıştır.
Doğacılığın belirgin özelliklerinden ilki “Çok Tanrıcılık” olarak ortaya çıkmıştır. Tanrıların sayısı çoğalınca bunların kendi içlerinde bir aile oluşturdukları var sayılmış, bu tanrılardan bir taneside “baş tanrı” konumuna yükseltilmiştir.
Tanrıların doğuşu, özellikleri ve aralarındaki ilişkileri belirten zengin malzeme mitolojiyi meydana getirmiştir. Baş (Ana) Tanrı düşüncesi ise, giderek tek tanrıcılığa dönüşmüştür.
Mitoloji genel olarak; dünyanın,insanların yaradılışını, çeşitli yaşantılarını, karşılaştıkları olayları ve kültürlerinin özelliklerini konu alan çok sayıda öykü, şiir ve destandan oluşur.Toplumsal değerleri yansıtır.
Doğacılığın bir başka özelliği, tanrıların somutlaştırılması, gözle görülür biçimler, simgeler olarak düşünülmesidir.
Birinci somutlaştırma aşaması , zoomorf’dur. Tanrıların hayvan biçiminde düşünülmesidir.
Ikinci aşama, yarı insan-yarı hayvan biçiminde düşünülmesidir.
Üçüncü aşama, Antropomorf’dur. Tanrıların insan biçiminde düşünülmesidir. Erkek yada kadın biçiminde olabilirler. Bu aşama ilk kez Anadolu’da ve Girit Adası’nda gerçekleşmiş ,buralardan Eski Yunanistan’a ve Roma’ya geçmiştir.
Tanrıların ölmezliği ve yaşlanmamaları kabul edilmiştir.Onlar da insanlar gibi yer, içer, evlenir, aile kurarlar. Çocukları vardır. Insanlardaki güzellik, çirkinlik, kıskançlık vb. gibi kavramlar onlar için de geçerlidir.
Somutlaştırma, Tanrıların resim ve heykellerinin yapılması geleneğini de yaratmıştır. Bu, dinsel inancın bir gereği sayılmıştır. Tanrı heykellerine “Pagan” (Put) denilmektedir. Doğacılıkta bir anlamda paganizm yani puta tapıcılıktır. Insanoğlu, Tanrısını kendisi yapmakta, sonra, yaptığına tapmakta, daha sonrada onu yaymaktadır.
İŞTAR- LONDON MÜZESİ |
ÇATALHÖYÜK ANATANRIÇA |
Modern insanın atası kabul edilen Neanderthal ve Homo Sapiens’lerin yaşadığı ve insanlık tarihinin %99'u gibi büyük bir bölümünü kapsayan Paleolitik dönemde; ilk kez inançlarla ilgili bir takım belirtilerin ortaya çıkmaya başladığı görülür. Özellikle üst Paleolitik çağın önemli gelişmelerinden biri de; İnsanların entelektüel hayatlarıyla ilgili bir takım eserlerini yapmaya başlamalarıdır. Mağara duvarlarına ve çeşitli objeler üzerine yapılan boyalı resim, gravür, alçak kabartmalar ile heykelcikler, Paleolitik dönem sanatının dikkat çekici eserleridir. Taşınabilir sanat eserlerinin en ilginç örnekleri, küçük boyda yapılmış kadın heykelcikleridir. Bu kadınlar hamile oldukları gibi kadınsal özellikleri de olağanüstü vurgulanmıştır. Anatanrıca kültününde ilk örnekleri olan bu “Venüs” yada “Anatanrıça” heykelciklerinin doğanın büyük güçleri olan “bereketi” ve “yaşamın doğuşunu” simgeledikleri düşünülmektedir. Paleolitik dönem insanın din görüşünü yansıtan bu tür heykelcikler, henüz Anadolu’da ele geçmemiştir. Bulunan bazı örnekler Avrupa kökenli olup içlerinde en tanınanlarından bir tanesi Avusturya’da ele geçen “Willendorf Venüsü”dür.
Anadolu insanının din görüşü hakkında ilk bilgileri Neolitik dönem insanı vermektedir. Neolitik dönemde, yerleşik hayata geçen ve bugünkü yaşamın temelini atan insanoğlu dinsel inanışlarını da yansıtan eserlerini günümüze bırakmıştır. Neolitik Dönemi en iyi yansıtan merkez Çatalhöyük’tür. Orta Anadolu’da, MÖ. 7.bin yılın sonlarından MÖ.6. bin yılın ortalarına kadar geçen zaman içinde, insanın kültürel ve düşünsel gelişimi izlenir. Çatalhöyük’te bu güne kadar yapılan kazılarda, değişik kültür katlarına yayılmış 40 tapınak açığa çıkarılmıştır. Tapınakların süslemelerini oluşturan duvar resimleri ve kabartmalar tıpkı üst Paleotik Dönem insanının barınakları olan mağaralarının kaya duvarlarını kabartma ve resimlerle donatmalarına benzemektedir.
Çatalhöyük’ün tapınaklarının duvarlarında yer alan kabartma ve resimlerde üç ana konu işlenmiştir: Doğum, yaşam, ölüm. Kadının hamilelik dönemi ve doğum olayı, en eski kültür katlarından itibaren tapınak duvarlarında yüksek kabartma olarak yer almıştır. Bir tapınak duvarında, sematik olarak işlenmiş, hamile bir kadın kabartmasında hamilelik, göbek çevresindeki iç içe dairelerle gösterilirken, diğer bir tapınakta ise, doğum pozisyonundaki figürün hemen altında bir koç başı ve bunun altında da üç boğa başı yer almaktadır. Bu kabartma koç ve boğayı doğuran anatanrıça olarak yorumlanmaktadır. Doğuran figür yalnızca kadını değil, “dişi” yi de temsil etmektedir. Koç ve boğanın erkekliği simgelediği düşünülürse “erkeği doğuran dişi” sonucuyla karşılaşılmaktadır. Bu Neolitik Dönem insanının yaratılış hakkındaki düşüncesini ve inancını yansıtmaktadır.Bu doğrultuda bir görüşle tapınak duvarlarında yer alan doğumla ilgili kabartmalarda ilk “yaratılış öyküsünün” canlandırıldığı yorumuna varmak doğaldır.
Yine Çatalhöyük’te ele geçen, taştan yapılmış, kabartmalı bir levhada, kadın-erkek cinselliği ve sonucunda çocuğun doğması gösterilmektedir. Bu kabartma, insanın bin yıllar boyunca, düşünce dünyasında gizemini çözmeye çalıştığı üreme, çoğalma olayının tanrısal bir yaratıcı olduğu sonucuna varıp, kafasındaki düşünce dünyasında kendi soyunun iki cinsi gibi kişileştirdiği tanrı-tanrıça çiftinin kutsal birleşmesi “hieros gamos” şeklinde ifade edilişinin kanıtı olmalıdır. Böylece tanrısal aileyi, kendi toplumunun en küçük birimi olan ana-baba-çocuk şeklinde düşündüğünün somut bir delilidir.
VENÜS ANATANRIÇA |
VENÜS ANATANRIÇA |
Çatalhöyük buluntuları içinde önemli bir grubu ana tanrıça yontuları oluşturmaktadır. Özellikle tahıl ambarlarında bulunmaları ilgi çekicidir. Değişik boyutlarda, pişmiş toprak ve taştan yapılan bu heykelciklerde kadınlar:
1-Genç Kadınlar,
2-Çocuklu yada çocuk doğuracak kadınlar,
3-Yaşlı kadınlar olarak betimlenirken, ele geçen birkaç örnekte erkekler;
a-Genç erkekler (belki tanrıçanın oğlu)
b-Yaşlı ve sakallı erkekler (belki tanrıçanın kocası) şeklinde tasvir edilmiştir. Ayrıca figürinler arasında insanlar ile hayvanların birlikte tasvir edilenlerine de rastlanmaktadır.
Çatalhöyük, ana tanrıça figürinleri arasında en ilgi çekici olanı leoparlı tahtında oturmuş, doğum yapan tanrıça tasviridir. Tanrıça iki yanındaki leoparlara dayanmakta, bacaklarının arasında bir bebek yer almaktadır. Daha sonraki dönemlerdeki yontularında görüleceği gibi “potnia theron” yani hayvanlar hakimesi, doğa üstüne sonsuz egemenliğinin bir simgesi olarak hayvanları ile birlikte gösterilmiştir. Bu imge Kybele’den Artemis’e kadar bütün ana tanrıça imgelerinde de karşımıza çıkacaktır.
Neolitik Dönemin, Anadolu’daki önemli bir diğer merkezi de Burdur yakınlarındakı Hacılar yerleşim yeridir. Sanatta ve inanışta Çatalhöyük medeniyetinin Hacılar’da, neolitik çağın sonlarında, kesintisiz olarak devam ettiğini gösteren buluntuların basında, topraktan yapılmış Ana Tanrıça heykelcikleri gelmektedir.
ARTEMİS EFES /ANATANRIÇA |
Hacılar’da, evlerin tabanlarında yada ocaklar etrafında ele geçen tanrıça figürlerini de Çatalhöyük figürinleri gibi kendi içinde grupladığımızda:
1-Ayakta duran tanrıça figürinleri,
2-Oturan tanrıça figürinleri,
3-Uzanmış dinlenir durumunda tanrıça figürinleri,
4-Tahtında oturan tanrıça figürinleri,
olarak 4 grupta toplayabiliriz. Genç kadın heykelciklerinde saçlar daima at kuyruğu şeklinde, yaşlı kadınlarda ise topuz yapılmış olarak ifade edilmiştir. Erkek heykelciklerinin Hacılar’da hiç bulunmamasına karşın, erkek çocuk tasvirlerine anasının kucağında yada tanrıçası ile birlikte yer verilmiştir.
Anadolu’nun hemen hemen tüm Neolitik yerleşmelerinde karşımıza çıkan çıplak kadın heykelcikleri, din tarihi ve sosyal tarih açısından önem taşımaktadır. Çünkü, bunlar kadının doğurucu niteliğinden dolayı “yaratıcı büyük ana” olarak kendisine tapılması için yapılmış görünüyorlar. Tapınılan varlığın dişi olması, neolitik insanların madersahi (anaerkil) bir toplum içersinde yaşadıklarını göstermektedir. Anaerkil yaşam, Anadolu da çok uzun bir zaman devam etmiştir, hatta Hititler ve Firigler de bile izleri görülmektedir.
Kalkolitik dönem Anadolusunda Ana Tanrıça inancının devam ettiği görülmektedir. Neolitik Dönem kadar olmasa da, ana tanrıça heykelcikleri Kalkolitik Cağ’da da yapılmaktadır.Bereket inancına dayalı olarak yiyecek, içecek kapları hamile kadın vücudu şeklinde yapılmaktadır. Anatanrıça kültünün yanısıra erkeği ve erkekliği simgeleyen boğa kültü de egemenliğini sürdürür.
MÖ.4.bin yılın sonlarına doğru Anadolu da Tunç Çağları başlar.
Sosyo ekonomik ve siyasal değişim sonucu büyük bir olasılıkla erkek toplumda ve ailede lider durumuna geçer. Bu dönemde, Sümerden başlayarak Önasya dünyasında; Düşünsel olarak yaratılan çok tanrılı bir dinde, güneş, ay su gibi büyük doğa güçleri ve iyilik, kötülük, adalet, savaş gibi kavramlar tanrılaştırılıp, insan şeklinde kişileştirilmesi ve isimlendirilmesi ile tanrısal bir alem kurulmuştur. Anadolu’da bu çağda da anatanrıça güneşle özdeşleştirilmiş ve güneş kadın olarak kişiselleştirilmiştir. Anatanrıça heykellerinin yanında sematik olarak yapılmış betimlemeler (idoller) yaygın bir şekilde, Anadolu’nun değişik merkezlerinden ele geçmektedir. Bu heykelciklerde ve idollerde en dikkat çekici özellik ise kadın cinsel organının abartılı bir şekilde belirtilmesidir. İlk Tunç Çağı’nın sonlarında “kurs vücutlu alabester idoller” olarak tanımlanan idol tipi karşımıza çıkar. Bunlar tek başlı veya dörde kadar çıkan çok başlı, tek kurs biçimi vücutlu sematik heykelciklerdir. Tek başlı olanlarda ana tanrıçanın, iki başlı olanlarda tanrıça ve kocasının, çok başlılarda tanrıça, kocası ve çocuklarının betimlendiği genel olarak kabul edilmektedir.
MÖ.II. binin başlarında, Asurlu tüccarların ticaret yapmak amacı ile Anadolu’ya gelmeleri ile Anadolu’da büyük bir kültür değişimi olmuştur. Anadolu insanı kendi tanrıları yanında, Mezopotamya tanrılarını da tanımış ve bu tanrıları da kabul ederek onlara da tapmaya başlamıştır. Bu tanrı çokluğu (pantheon) yanında, Anadolu insani hala Ana tanrıça’ya tapmaya ve onun heykelciklerini yapmaya devam etmiştir. Ana tanrıçanın bu dönemdeki en güzel yontusu, Kültepe’de ele geçen fildişi heykelciktir. Hititler’de de, Koloni Çağı’nda olduğu gibi çok tanrılı bir din anlayışının varlığı görülmektedir. Hattuşa yakınlarındaki Yazılıkaya açık hava mabedi, Hitit dini inanışını yansıtan en güzel örnektir. Yazılıkaya’da da; Ana tanrıça Hepat, tanrılar alayı karşılaşmasında, kadın tanrılar alayının başında ve kutsal hayvanı aslan üzerinde en önde yer almaktadır.
ANATANRIÇA |
Ana Tanrıça Neolitik dönemdeki ihtişamına tekrar MÖ.I bin Anadolu’sunda dönmüştür. Frig ve Geç Hitit Beylikleri döneminde Ana tanrıça Kybele ve Kubaba isimleri ile tapınılan en büyük Tanrıça olmuştur.
Hititler, Kubaba adıyla taptıkları tanrıçayı yine kutsal hayvanı aslan üzerinde otururken, elinde bereket simgesi olan nar ve ayna tutarken Kargamış kabartmalarında betimlemişlerdir.
Frigler, Ana Tanricaya Kybele adıyla tapmışlar ve onun kült merkezi olan Pessinus’a, gökten bir meteor taşı olarak düştüğüne inanmışlardır. Bu taş daha sonraları büyük bir törenle Roma’ya götürülmüş ve Ana Tanrıça kültü Anadolu sınırları dışına taşınmıştır. Frigler, tanrıçaya açık hava tapınakları yaparak tapmışlardır. Kybele’nin asıl tapınma merkezi Pessinus şehri olmasına rağmen, ev biçimindeki bu basit tapınaklar, Phrygia’da Kybele Kültünün kentler dışına da taştığını bütün doğaya yayıldığını gösterir. Tanrıça bu dönemde de Potnia Theron (hayvanlar hakimesi) yani doğanın efendisidir.
Urartu’larda ana tanrıça baş tanrı Haldi’nin karısıdır. Diğer kültürlerde olduğu gibi burada da insan şeklinde betimlenmiş ve kutsal hayvanı ile gösterilmiştir.
Anadolu’nun MÖ.I bin yılından itibaren yaşadığı bu yeni kültür birikiminin devamı olan Hellenistik ve Roma dönemlerinde de, isimleri değişiklik gösterse de bereket, aşk, sağlık, savaş gibi insan yaşamında önem taşıyan olayları sembolize eden tanrı ve tanrıçalara insanlar tapmışlardır. Bu tapılan varlıkları yansıtan betimlemeleri yine insan biçiminde düşünerek şekillendirmişlerdir.
ERKEN BİZANS DÖNEMİ MERYEMANA |
Anadolu’da, çok tanrılı din inanışı, Roma döneminin sonlarında ortaya çıkan, tek tanrılı bir din olan Hiristiyanlığın doğusuna kadar devam etmis, artık tek tanrılı bir dine sahip olan Bizans Devleti döneminde sona ermiştir. İlginç olan da, çok tanrılı dinlerin çoğunun doğusuna sahne olan Anadolu topraklarının, tek tanrılı bir din olan Hıristiyanlığın doğuşunada sahne olmasıdır. Hıristiyan dininin özündeki tanrıyı doğuran ana, Meryem (Theotokos Meryem) inancında da yine Neolitiğin “ana tanrıça fikri” yatmaktadır. Ikisini birbirinden ayırmak çok zordur.
Anadolu insanının Neolitik’ten beri dünya kültürü ve uygarlığının gelişmesinde çok büyük katkıları olmuştur. Özellikle, din tarihi açısından Anadolu’nun Önasya ve antik Ege dünyasına katkıları önemlidir.
Bu konuda en önemli yeri, şüphesizdir ki diğer tanrılara ve dinlere öncülük eden Ana Tanrıça Kültü almaktadır.
Ana Tanrıça dininin kaynağı Anadolu’dur. Tanrıça doğayı bütün canlılığı ,verimliliği ile simgeleyen evrensel bir nitelik taşımanın yanında her türlü uygarlığın da etkeni olarak Anadolu’da doğmuştur.
Anadolu’nun Ana Tanrıça’sından da diğer tanrı ve tanrıçalar var olmuştur.
AYASOFYA/MERYEMANA |
Kaynakça:
Braidwood,, R.S., Tarih Öncesi İnsan,
Arkeoloji ve Sanat Yayınları: İstanbul 1995.
Erhat, Azra., Mitoloji Sözlüğü,
Remzi Kitabevi: İstanbul 1989.
Kulaçoğlu, B., Anadolu Medeniyetleri Müzesi Tanrılar ve Tanrıçalar,
Kültür Bakanlığı Yayınları: İstanbul 1992.
Tezcan, M. Prof. Dr., Kültürel Antropoloji,
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları (no: 173): Ankara 1996.
ÇAĞLAR BOYU ANADOLU’ DA KADIN ANADOLU KADINININ 9000 YILI Sergisi Kataloğu,
Kültür Bakanlığı Yayınları : İstanbul 1993
ANATANRIÇA KİBELE |
Tuhaftır ki, hem Frigya’daki Kubaba ,
hem de Kabe'deki siyah taş ,
iki meteor taştır.
SB.
***