Translate

12 Ekim 2012 Cuma

YENİ DÜNYA DÜZENİ - 7




Ahtapotun ana kolları!



Opus Dei’nin yöntemi: Silik insan avlamak


Opus Dei, gittiği her ülkede ilkin mesleğinde çabuk yükselmek isteyen, hırslı, yerleşik, ahlaki değerlere önem vermeyen şahıslarla, kendilerini çok önemseyen fakat nedense adlarını duyuramamış aydınları avladı. Opus Dei, özellikle basın ve TV’de bu tür insanları destekledi, mesleklerinde adlarını duyurmalarını sağladı. Sonra da bunları kullanarak ülkede her istediğini yaptırır hale geldi.





Aytunç Altındal’ın Birharf Yayınları arasında çıkan “PAPA 16. Benedikt; Avrupa Birliği ve Türkiye” kitabında verilen bilgilere göre “Opus Dei adlı gizli örgüt, 2 Ekim 1928’de Madrid’de kuruldu. Kurucusu sıradan bir papazdı. Adı, Jose Maria Escriva de Balaguery Albas idi. Escriva’nın amacı din adamlarını değil ama en az onlar kadar Katolikliğe sadık laik iş ve meslek sahiplerini bir araya getirerek Papa’ya Vatikan dışında destek olacak varlıklı ve iyi eğitim görmüş elit bir kadroyu oluşturmaktı. Oluşturdu da! Böylelikle Vatikan’a bağlı, fakat onun içinde yer almayan ilk laik muhafızlar örgütü kurulmuş oldu. Doktorlar, işadamları, gazeteciler, yazarlar, avukatlar, mimarlar gibi meslek adamları bir arada Opus Dei için çalışmaya başladı. Çeşitli ülkelerdeki aynı meslek sahipleriyle ilişki kurdular. Bu ilişkileri sağlayabilmek için iki anahtar kavram seçmişlerdi. Birincisi ‘Diyalog’, ikincisi de ‘Hoşgörü’ idi. Kendisini uygar, barışsever ve eşitlikçi, demokrat kabul eden hiçbir aydının bunlardan sakınması mümkün değildi. Opus Dei, bu kavramları kullanarak birçok ülkede konferanslar, seminerler ve toplantılar düzenledi. Böylece oluşturulan ‘Dayanışma’grupları, gerçekte tek amaca hizmet ediyordu; Opus Dei’nin Vatikan içindeki yerini güçlendirmeye. 




Franko’ya destek

Escriva, Diktatör Franko’yu var gücüyle destekledi. Karşılığında Franko kabinesinden 10 bakanlık aldı. Böylece çok büyük bir servet edinme şansını elde etti. Bu sermayeyle yeni ve uluslar arası şirketler kurdurdu. İspanya’nın turizm gelirlerinden büyük pay almaya başladı. İnşaat sektörüne girdi, sonra da eğitime. Çeşitli ülkelerde okullar açmaya başladı. 
Opus Dei, gittiği her ülkede ilkin mesleğinde çabuk yükselmek isteyen, hırslı, yerleşik, ahlaki değerlere önem vermeyen şahıslarla, kendilerini çok önemseyen fakat nedense adlarını duyuramamış aydınları avladı. Özellikle basın ve TV’de bu tür insanları destekledi, mesleklerinde adlarını duyurmalarını sağladı. Sonra da bunları kullanarak ülkede her istediğini yaptırır hale geldi. Günümüzde, Opus Dei’nin tuzağına düşmüş, ‘Diyalog ve Hoşgörü’den yana birçok gazeteci ve aydın vardır. Tam bir seküler örgüt gibi çalışan Opus Dei, gerçekte sadece Katolikliğin egemenliğini temin etmeye çalışıyordu.” 



Vatikan’ın kirli işleri


Prof. Niyazi Öktem’in Opus Dei ile ilgili incelemesine göre Opus Dei, dünyanın en ücra köşelerine hizmet götürmekte ve bunun için de komik ücretler almaktadır. Öktem’e göre Dan Brown’ın Da Vinci Şifresi adlı romanıyla birlikte Katolik Kilise içerisindeki bir tarikat dünya kamuoyunun dikkatini çeker duruma geldi: Opus Dei. Tanrı’nın Çalışması, Tanrı’nın Ürünü, Tanrı’nın Eylemi, Tanrı’nın Eseri... Opera sözcüğü, opus’un çoğuluydu. Tanrı’nın sesi olan müzik, değişik ton, melodi ve sözcüklerle evrende yankılanırken kutsallığı ortaya koymaktaydı. Tanrı’nın Eseri Tarikatı ne tür bir kutsallığın peşindeydi? 

Dan Brown’a göre bu tarikat gizli ve gizemli bir örgütlenmeyle Vatikan üzerinde güç sahibiydi. Vatikan’ın kirli işlerini Opus Dei yürütmekteydi. Vatikan’ın bankalarını örgütün mensupları yönetmekte, kapitalizmin mantığı gereği pis işlere de karışmaktaydılar. Pis işlere öyle bir girmekteydiler ki, icabında mafyalaşmakta, adam öldürmekteydiler. Vatikan’ın resmi teolojisi, ideolojisi onlar için tabu konumundadır, tartışılamaz. Doğrular, hakikat bu ideolojiye eğer ters düşüyorsa o doğrular karalanmalı, yok edilmelidir. 



Kutsal kâsenin sırrı!


Örneğin resmi ideolojiye göre Hz. İsa evlenmemiştir, çocuğu yoktur; Hz. Meryem, İsa’dan başka çocuk doğurmamıştır. Oysa dedikodulara göre İsa’nın kardeşi vardır ve kendisi de evlenmiştir. Templier Şövalyeleri bu görüşü savunup Papalığa kafa tuttuklarından, Katolik Kilise’nin bayraktarlığını yapan Fransa, Templier örgütünü XIV. yüzyılda dağıtıp darmaduman etmişti. 
İsa ile ilgili dedikoduyu, örtülü olarak Leonardo da Vinci, ‘Son Akşam Yemeği’ tablosunda anlatmaktaydı. Hz. İsa’nın yanında duran kişi aslında havarilerden biri değil, eşi Maria Magdelana idi. İkisi arasında káse konumunda ‘V’ şeklinde bir boşluk görünmekteydi. Bu boşluk Magdelana’nın rahmini simgelemekteydi. Kutsal Káse aslında yoktu, sadece bir simgeydi. Ama birçok güçlü kişi, farklı örgütler son yemek sofrasında şarabın içildiği kutsal kásenin peşindeydiler. Káse ister simgesel, ister gerçekten var olsun. Opus Dei de bu olmayan káseyi bulmalı, olayın dedikodudan ibaret olduğunu ispatlamalıydı. 




Katolik Kilisedeki diğer tarikatlara nazaran, 
Opus Dei mensuplarının sayısı azdır. 






“Tanrı’nın devleti” Vatikan tarafından yayınlanan Annuario Pontificio’nun 2004’te verdiği rakama göre, 45 bini kadın olmak üzere 85 bin civarında üyesi vardır. Tüm üyelerin ortak amacı bu dünyada bir Civitatea Dei (Tanrı Sitesi) yani teokratik devlet kurmaktır. 

Opus Dei yoğun bir biçimde eğitim faaliyeti sürdürmektedir. Örgüt, 80 bin öğrenciyle 15 üniversiteye sahiptir. İlk kurulanı ve en büyüğü İspanya’nın Pamplona kentindeki Navarra Üniversitesi’dir. Burada Hukuk, Tıp, Farmakoloji, Felsefe ve Edebiyat, İletişim gibi 15 fakülte vardır. Birçok yeni ilaç bulan Farmakoloji Fakültesi bu alanda dünyanın en gelişmiş araştırma birimlerine sahiptir. Örgütün dünyada 7 hastanesi mevcut olup, bunlarda bin doktor, bin 500 hemşire çalışıp 300 bin hastaya hizmet vermektedir. Dünyada 40 civarındaki ilkokul ve lisesi olan Opus Dei 25-30 bin öğrenciyi eğitmektedir. 



Gizli Yahudi örgütü


Bazı dedikodulara göre Opus Dei gizli bir Yahudi örgütüdür ve gizemli Kabala geleneğine bağlıdır. Hıristiyan görünmeleri sadece taktiktir. Bir değerlendirmeye göre ABD’deki Hristiyan görünümlü papazların yüzde 80’den fazlası Yahudi asıllıdır. Bunlara Amerikan literatüründe Marrano Yahudi denilir. Opus Dei, Katolik Kilisede de bazen ithamlara maruz kalmıştır. 1930’larda Opus Dei merkezlerinde Kabalacı ve Masonik simgelerin olduğu ileri sürülmüştür. İtalya Parlamentosu Opus Dei ile ilgili soruşturma başlatmış, örgütün meşhur P2 Mason locasıyla ilgisi araştırılmıştır.



Balaguery aziz mi paranoyak mı?


Katolik Kilisede, tüm zamanlarda Josemaria Escriva de Balaguery üzerinde en fazla konuşulan azizlerdendir. 1902 yılında Aragon’un Barbastro kentinde doğan Escriva’nın, daha küçüklüğünden itibaren mistik deneyimler içinde olduğu söylenir. Bir insana Papalık tarafından azizlik sıfatı verilebilmesi için zaten mucizeler göstermesi gerekmektedir. Escriva 1920’de Saragossa Üniversitesinde hukuk tahsili yaparken aynı zamanda din adamı olmak için Seminer diye adlandırılan ’dergáhlarda’din tahsili yapar. Daha sonra Madrit’e geçen Escriva Özel Hukuk doktorası yapar. Bu süreçte kendini fakirlere, kimsesizlere adar, dini kadın kuruluşlarıyla çalışır, hastanelerde hastalara yardım eder. Kuruluş döneminden birkaç yıl sonra İspanya İç savaşı başlar. Madrid’e Cumhuriyetçiler hákimdir ve din adamlarına baskı uygulamaktadırlar. Escriva önce saklanır, sonra kaçarak Milliyetçilerin merkezi olan Andorra’ya ulaşır. Diğer Opus Dei mensupları da orada, kendisini beklemektedir. 

Franco 1939’da Madrid’i ele geçirince, dini lider başkente döner. 1946’da OpusDei’nin ikinci merkezini Roma’da açar. Roma’da yoğun faaliyetlere başlayan örgütün, bu dönemde en önemli çalışması 1952’de İspanya’nın Navarra Eyaletinin başkenti Pamplona’da üniversite kurmasıdır. Opus Dei bu dönemde dünya açılır. Güçlenme sürecinin başlangıcı da Roma’dır ama 1960’lardan itibaren dünya ve özellikle Katolikler Opus Dei’nin önemini görmeye başlamıştır. Kimilerine göre Escriva, dengesiz, sinirli, paranoyak özelikleri olan biriydi. Çok yakınında bulunan, örgütten ayrılan bazı eski üyeler bu tür ithamlarda bulunmuştur. Escriva’yı gençliğinde tanıyan bazı politikacılar, üst düzeydeki din adamları arasında da benzer değerlendirmelerde bulunanlara rastlanmaktadır.



ARSLAN BULUT 18.09.2012





HAÇ İŞARETİ TOKİ YAPILARININ ÇATISINDA DA GÖRÜLÜYOR.







YENİ DÜNYA DÜZENİ - 8

Ahtapotun ana kolları!


Ilımlı İslam projesini Opus Dei planladı...


Opus Dei, Vatikan bünyesindeki ‘Hıristiyanlık Dışı Dinler ve İnançsızlar’ kurumunu elinde bulunduruyor. Soner Yalçın’a göre Yeni Dünya Düzeni’nin ‘İslam ayağı’olan ‘Ilımlı İslam Projeleri’ buralarda kotarıldı?  Soner Yalçın, Hürriyet’te 26 Nisan 2009 tarihinde Opus Dei’yi incelemişti: 

“Josemaria Escriva de Balaguery, Madrid’de sıradan bir Katolik papazdı. İnzivaya çekildiği kilisede ‘Tanrı’dan gelen vahiy’ sonucu 2 Ekim 1928’de ‘Opus Dei’ adlı gizli ‘cemaatini’ kurdu.

Amacı; Vatikan ve kiliseler dışında Papa’ya destek olacak iyi eğitim görmüş elit bir grup oluşturmaktı. Eğitim yoluyla seçkin-önder elemanlar yetiştirmeyi hedeflediler. Okullar açtılar ardı ardına. Yetmedi taşradaki başarılı çocuklar için yurtlar hizmete soktular. Yurtdışı burs imkanlarını iyi kullandılar. Yetişen müritleri devletin kilit yerlerine yerleştirdiler.Ve hep devlet desteği gördüler. Çünkü, düşman ortaktı... 



Opus Dei kurucusu Papaz Balaguery antikomünistti.


‘Cemaat’ için komünistlerle mücadele esastı. Bu sebeple İspanya İç Savaşı’nda Cumhuriyetçilere karşı savaşan Faşist Franko’nun yanında saf tuttular. İlişki karşılıklıydı; Franco iyi yetişmiş ’cemaatin’insan kaynaklarından hep yararlandı. ’Cemaat’ise diktatör Franco’nun gölgesinde büyüdü. Opus Dei, iş dünyası ve politikadaki gücünü her geçen yıl artırdı. Bir yanda sürekli ‘partiler üstü’ gözüktüler, diğer yanda ellerini politikadan hiç çekmediler.
Opus Dei 1982’den sonra Papa II. Jean Paul’ün kanatları altına girerek Vatikan’ın en etkili dinsel örgütü oldu. 



Opus Dei’nin anahtar iki sözcüğü vardı: ‘Hoşgörü’ ve ‘diyalog’! 

Bu iki kavramı kullanarak dünyanın çeşitli ülkelerindeki insanlarla yakınlaştılar, konferanslar-seminerler düzenlediler, okullar açtılar, TV-gazete satın aldılar. Adları duyulmamış aydınları ünlü yaptılar. 
Sahibi oldukları 12 film şirketini psikolojik savaşın emrine verdiler.  ‘Hoşgörü’, ‘diyalog’sözcüklerini ağzından düşürmeyen Opus Dei, diğer yandan soğuk savaşın en güçlü antikomünist örgütlerinden biri oldu. Özellikle İspanyolca konuşulan Latin Amerika’daki ülkelerde sosyal hareketleri destekleyen kiliseler ile sol hareketlerin kurduğu ittifakı bastırmak için aktif olarak kullanıldı. Örneğin, Şili diktatörü Pinochet gibi eli kanlı askerlerle sıkı işbirliği içinde oldu. Arjantin, Paraguay ve Uruguay’da otoriter rejimleri destekledi. Nikaragua’da diktatör Somoza’yı, Peru’da Fujimori’yi finanse etti. Yani CIA ile Opus Dei hep içli dışlı idi. 

‘Cemaat’ Avrupa’daki politik kirli işlerin de içindeydi. Fransa’da sosyalist Mitterrand karşısına Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkarılan Maliye Bakanı Valery Giscard d’Estaing’i desteklediler.  Zaten baba Edmond Giscard d’Estaing, Opus Dei’nin sahibi olduğu Banco Popular Espanol’un başkanıydı! 




Tanrı’nın Ahtapotu 


Opus Dei’nin kurucusu Papaz Balaguery, ülkesi İspanya’ya bir daha dönmedi. Hayatının sonuna kadar Vatikan’da yaşadı. 1975’te öldükten sonra önce 1990’da ‘üstat’ ilan edildi. Ardından 2002’de azizlik mertebesine çıkarıldı! 300 yıl beklemesi gerekirken 15 yılda bu unvanı alıvermişti! İngiliz araştırmacı Michael Walsh, ‘cemaate’, Opus Dei (Tanrı’nın Eseri) değil Actopus Dei (Tanrı’nın Ahtapotu) adını verdi. İsviçreli toplum bilimci, siyaset adamı Jean Ziegler ise Opus Dei’yi terörizm kadar mücadele edilmesi gereken aşırı sağcı bir hareket olarak gördüğünü yazdı. Opus Dei, Vatikan’ın en önemli ‘Hıristiyanlık Dışı Dinler ve İnançsızlar’ kurumunu elinde bulunduruyor. Yeni Dünya Düzeni’nin ‘İslam ayağı’ olan ‘Ilımlı İslam Projeleri’ buralarda kotarıldı?” 



Gizli kardinaller


Ahmet Sağlam’ın incelemesine göre teşkilat bir ülkeye ilk girdiğinde, yüksek rütbeli bir din adamını bölge sorumlusu olarak tayin etmekte ve o bölgeyle ilgili bütün kararlarda kendisine tam yetki vermektedir. (Bunlara bazı ülkelerde gizli kardinal de deniliyor) Hemen bölge ve ülke çapında faaliyetle başlamakta, genellikle yabancılar tarafından yürütülen yayılma faaliyetleri ve kurulan vakıfların çalışmaları Opus Dei’nin ismi anılmadan topluma benimsetilmeye çalışılmaktadır. Hıristiyanlaştırma çalışmaları 1950’lerden itibaren her yerde aynı yolu izlemektedir; önce belli bir çevreye nüfuz edebilmek için üst seviyede bir şahıs bulunur, onun yardımıyla ağır fakat ısrarlı gayretlerle yukarıdan aşağıya doğru inilir. 

Elde edilecek nüfuzlu kimseler için öncelikle devlet yönetimindeki kimseler tercih edilmektedir. Aynı stratejiyi Vatikan bürokrasisinde de uygulamışlar ve büyük ölçüde başarılı olmuşlardır. Diğer ülkelerde de önemli olan şahsın kudret ve nüfuzudur; yönetim biçimi veya ideolojisi onları ilgilendirmemektedir. Vatikan’da zaten yeteri kadar destekçileri her zaman mevcuttur. Papa 2. Jean Paul’ün ölümü üzerine papa seçilen Jozeph Ratzinger yani Papa 6. Benediktus, papa olmadan önce din konseyini yönettiği gibi teşkilata ait Pamplona üniversitesinde de görev yapıyordu.



Mehmet Şevket Eygi’den 
iki farklı Opus Dei yazısı!

Opus Dei ile ilgili Türk kamuoyuna ilk bilgileri 1976 yılında altı yıllık bir kaçaklık döneminden sonra Türkiye’ye dönen ve “Büyük Gazete” adıyla komünizmle mücadeleyi esas alan tabloid boy aylık bir gazete çıkaran Mehmet Şevket Eygi vermiştir. Eygi, gazetenin birinci sayısında “Yeşil Defterden Notlar” genel başlığı altında “Bir de Türkiye’ye döndüm ki..” başlıklı yazısının Opus Dei ara başlıklı bölümünde aynen şu ifadeleri kullanmıştır: 

“İspanya’yı idare eden dini bir teşkilat vardır. İsmi Opus Dei; yani Rabbani Eserler. Bu teşkilat, siyasi değil, politika ile asla uğraşmaz. Ama kabinedeki 27 vekilden 21’i onlardandır. Ordu personelinin çoğu onlardandır. Öğretmenler, profesörler, hakimler, müdürler, gazeteciler onlardandır. Temel müesseseler onların elindedir. Dini bir cemiyet, politiaya karışmadan, koskoca bir ülkeye hakim olmuş. Tıpkı farmasonların ve Yahudilerin Türkiye’yi avuçlarının içine almaları gibi. Enteresan ber şey şu Opus Dei... Parti kurmuyorlar, siyasetle uğraşmıyorlar. Fakat kültürlü, zeki, kabiliyetli ve müessir bir münevverler ordusu yetiştiriyorlar. Sonra bu kadrolarile ülkenin temel müesseselerine. basınına, maarifine, maliyesine, ktisadiyatına, adliyesine, ordusuna, idaresine hakim oluyorlar. 

Opus Dei’nin başkanı Kardinal Balavera’nın (Balaguery’nin) bundan birkaç yıl önce Le Monde gazetesine verdiği bir beyanatı okumuştum. Şöyle diyordu: -Biz siyasi bir cemiyet değiliz. Üyelerimizden biri siyasete karışırsa onu ihraç ederiz.” Dünyada ve Türkiye’de neler olup bittiğini bilenler açısından Mehmet Şevket Eygi’nin bu tavsiye niteliğindeki yorumu ne kadar ilginç değil mi? 



36 yıl önce, 36 yıl sonra 


Aradan 36 yıl geçtikten sonra Mehmet Şevket Eygi, 16 Aralık 2011 tarihli Milli Gazete’de yayınlanan “Küçük bir analiz” başlıklı yazısında, “Türkiye’de Opus Dei’ye benzer bir güç oluştuğunu ve kadrolaştığı temel kurumları ele geçirdiğini” belirtti. Eygi’nin yazısında dikkat çeken ifadeler şöyleydi:

*Ülkemizde siyasî partiler kadar güçlü dinî lobiler, tarikatlar, cemaatler baskı grupları vardır.

*ABD, İsrail, Siyonizm, Global Liberal güçler ülkemizde yeni bir İslam türetmek istiyor. Bu maksatla çeşitli senaryolar, stratejiler uygulanıyor.

*Bizde şu anda bir tek Nakşibendi grubu yoktur. Birçok Nakşî grubu vardır. Bunlar Ehl-i Sünnet ve Şeriat taraftarıdır.

*Ehl-i Sünnet dışı’” zararsız’yeni bir İslam türetmek isteyenler Nakşilerin muhalefetini kırmak istiyor.

*ABD’nin, İsrail’in, Evangelistlerin, Haçlıların, Global Kapitalizmin ve Liberalizmin arzuladığı Şeriatsız, fıkıhsız, cihadsız ılımlı/light İslamın önünü kapayan bütün engeller kaldırılmalıdır. Bu maksatla Şeriatçı Ehl-i Sünnet Müslümanlarına gözdağı verilmelidir.

*Bazı konularda inisiyatif siyasî iktidarın elinde değildir. Opus Dei’ye benzer bir güç oluşmakta ve temel kurumlarda kadrolaşıp onları ele geçirmektedir.

*Makyavel’in ’Amaca ulaşmak için her vasıta ve çare mübahtır’prensibi uygulanmaktadır. 

Oysa Opus Dei sistemini Mehmet Şevket Eygi 1976 yılında örnek gösteriyordu. Bütün ülkeyi, bu arada hükümeti bile ele geçirmiş gücün siyasetle uğraşmadığını söylüyordu...




ARSLAN BULUT 19.09.2012




                            George Bush New World Order








"Kutsal Kase" sembolü Türklerden geçmedir.