Translate

13 Ekim 2012 Cumartesi

KÜRTÇÜLÜK VE TARİHSEL GELİŞİMİ 2





RIZA ZELYUT - DERSİM İSYANLARI ve 
SEYİT RIZA GERÇEĞİ


Dünyanın hızla yeni bir savaşa sürüklendiği ,Hatay’da çatışmaların başladığı 1937’de; Tunceli (Dersim) bölgesinde başlatılan ama kökü 1920’deki Koçkırı ayaklanmasına kadar uzanan isyanın sebebi neydi?  O projenin arkasında hangi Kürtçü/Kürdistancı örgütler vardı? Seyit Rıza kimdi; isyanların Alevilikle ilgisi bulunuyor muydu? Tunceli’nin kültürel kimliği neydi? Dersim ayaklanmalarını; bu ayaklanmayı çıkartanların ve yürütenlerin belgelerini temel alarak ve Tunceli bölgesini de inceleyerek yazdık.





“Dersimliler, beni dinleyin; başınızda bir felaketin dolaştığını görüyorum.” 1916- Hacı Bektaş postnişini, Çelebi Cemalettin Efendi


"Tunceli’de Alevilik eğitimi de veren okullar açalım.” , 1926 - Mustafa Kemal ATATÜRK





“İngiltere Hükümeti’ne, Türk hükümeti; Dersim bölgesine girmeye kalkışmıştır. (…) Kürtler, bu olay karşısında silaha sarıldılar. Ben ve yurttaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık.” 
1937- Dersim Generali Seyit Rıza

“Ben Türk ordusuna tek kurşun atmadım” , Seyit Rıza (Yakalandıktan sonra) 

“İntikam!.. Kürdistan denilen yıkık anayurdun kurtarılması için. İntikam!... Kürt diyarında uluyan sırtlan ve çakallar ırkının (Türk’ün) pis vücutlarından Kürt vatanını temizlemek için.” Dersimli Baytar Nuri  (Seyit Rıza’nın akıl hocası) 

“Ankara hükümeti, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerinin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Bugün Kemalist hükümetin enerjik reformları yüzünden, kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz bir direnişi ile karşı karşıya bulunuyoruz.”  29 Temmuz 1937 tarihli Komüntern'in yayın organı Rundschau.





Rıza Zelyut, “Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği” adlı eserinde bölgedeki aşiret reisleri ve ağalarının o dönemde yaptıkları PROPAGANDALARDAN bazılarını şöyle ifade eder:


“- Dersim’deki kadınlar gündüz kocalarının, gece askerin olacak,
- Elazığ halkevinde yaptıkları gibi, kadınlarla erkekleri birlikte toplayacaklar; sonra da mumları söndürecekler,

- Evlerin bir giriş bir de çıkış kapısı olacak, iki kapıda da polis bekleyecek; sizlerin bütün kazandıklarınız elinizden alınacak.

- Ekmek, odun, hatta keçilere toplayacağınız meşe yaprakları bile izin kağıdına (vesika) bağlanacak, bunların vergisini vereceksiniz ” . 





İngiliz Devlet Arşivlerinden Gizli Belgelerle Kanıtlıyoruz: Dersim'de Zehirli Gaz Kullanılmadı :


Türkiye'ye yöneltilen suçlama; özetle şöyledir: 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1937 yılında, "Seyit Rıza" nın başını çektiği Dersim isyanını kanla bastırmış; yöre halkını kundaktaki bebeklerine, hamile ka dınlarına, yaşlılarına varıncaya dek meydan lara toplayıp üzerlerine ağır makinalı tüfeklerle kurşun yağdırarak ve de zehirli gaz kullanarak soykırıma uğratmış; bir bölümünü de maden ocakları vs. çalış tırmak amacıyla sağ bırakıp çalışma alanlarına sürmüş, buralardan ayrılmalarını yasaklamıştır. Bu işgal, ilhak ve soykırım; 1937-1938 yıllarında Cumhurbaşkanı Atatürk'ün, Başbakan İnö nünün, Başbakan Ce lalBayar'ın, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın, General Abdullah Alpdoğan'ın buyruklarıyla, şun yağdırarak Türk Ordusu tarafından gerçekleş tirilmiştir............İhsan Sabri Çağlayangil


(Cumhurbaşkanı Yardımcısı), Muhsin Batur (Genelkurmay Başkanı) gibi Türkiye Cumhuriyeti devlet adamları, uygulanan soykırımın tanıkları olup, yıllar sonra yayınlanan anılarında "Dersim'de zehirli gaz kullanılarak 7'den 70'e soykırım yapıldığı"nı ikrar ve itiraf etmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, soykırım suçundan dolayı uluslararası yargı organlarınca yargılanmalı; o tarihteki devlet yöneticileri soykırım suçlusu olarak damgalanmalı, adı "Tunceli'ye dönüştürülen beldenin "Dersim" olan önceki adı geri verilmeli; geçmişte yapılan bu soykırım için özür dilenmeli, topraklar kendilerine geri verilip tazminat ödenmeli; "Halkların Kendi Kaderini Tayin Hakkı" (özerklik, bağımsızlık, vs.) tanınmalı, "Dersim"in 1937-1938 öncesi özgür, bağımsız, demokratik yönetim yapısına yeniden kavuşmalıdır...


Bu suçlamaların gerçeğe aykırılığını, Bütün Dünya dergisinin, Ocak 2010, Ocak 2012 ve Şubat 2012 sayılarında yayımlanan "Dersim Dersi" başlıklı yazılarımla kanıtlayarak göstermiştim.


İngiliz Devlet Arşivlerinin gizli belgelerinden, gizliliği kaldırılarak internet üzerinden araştırmaya ve telif hakkı ödenerek yayınlanmaya açılan belgelerde yaptığım araştırmada; "Dersim'de Zihirli Gaz Kullanıldı" suçlamasının gerçeğe aykırı ve iftiradan ibaret olduğunu kanıtlayan belgelere ulaştım; bunların telif ücretini ödeyerek satın aldım; ve işte şimdi yayımlıyorum:


BELGE 1: (adresten bakınız)
24 Mayıs 1938 - Türkiye, İngiltere' den zehirli gaz savaşı konusunda uzman istiyor.

BELGE 2: (adresten bakınız)
9-11 Ocak 1939 - İngiltere, Türkiye' nin 24 Mayıs 1938'de istediği Zehirli Gaz Savaşı uzmanını, en erken 1939 Nisan ayından sonra Türkiye'ye gönderebileceğini bildiriyor


Dünyada ve Türkiye'de ilk kez şimdi yayımladığımız bu belgeler, 1937-1938 yıllarında Türkiye'de, zehirli gaz ve de zehirli gazın silah olarak nasıl kullanılacağı konusunda uzman kimsenin bulunmadığını; Türkiye'nin ilk kez 1938 yılı ortalarında İngiltere'ye başvurararak zehirli gaz savaşı konusunda İngiliz uzman isteminde bulunduğunu; İngiltere'nin Türkiye'yi 1939 yılı ortalarına dek oyaladıktan sonra, bu istemi 1939 yılı ortalarında kabul ettiğini göstermektedir.


Sonuç: 

"Dersim'de zehirli gaz kullanılarak soykırım yapıldığı" ileri sürülen 1937-938 yıllarında, Türkiye'nin elinde zehirli gaz olmadığı gibi, zehirli gazın silah olarak nasıl kullanılacağını bilen uzman da yoktur. "Dersim Harekâtı"nda zehirli gaz kullanıldığı suçlaması; uydurmadır.


Bu belgelerden sonra bir daha Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni, Atatürk'ü, İsmet İnönü'yü, Celal Bayar'ı, Fevzi Çakmak'ı, Abdullah Alpdoğan'ı, "Dersim"de zehirli gaz kullanmakla suçlayacak olanlar; iftira suçunu işlemiş olacaklardır.


Atatürk, kendisini suçlayanlara Abraham Lincoln'e atfedilen şu sözle yanıt vermiştir:


"Herkesi bir defa, bazılarını her zaman aldatabilirsiniz. Ama herkesi her zaman aldatamazsınız." 

(You can fool all the people some of the time and some of the people all the time but you cannot fool all the people all the time.)

Bir de atasözümüz vardır: "Yalancının mumu, yatsıya kadar yanar." 



Cengiz Özakıncı/Bütün Dünya 2012/6 belgeler-PDF








Dersim’i Hıristiyanlaştırmak üzere çalışmalar yürüten ve bu doğrultuda 1911 yılında "Dersim Kürtlerinin Dini" başlıklı bir rapor yayınlayan Henry H. Riggs, Amerika’lı misyoner bir ailenin çocuğu olarak 1875 yılında Sivas’ta doğdu. Dedesi, Türkiye’ye gelen ilk misyonerlerdendir.


Henry H. Riggs’in, aşağıda tam metnini okuyacağınız “Dersim Kürtlerinin Dini” başlıklı raporunda, bir takım ırkçı, etnik ayırımcı yargılar bulunduğu görülüyor. Yazar, Ermenilerle Kürtlerin ırkdaş olduklarını savunuyor.


Rapor, Dersimlilerin 1908 Devrimi’nden sonra İttihad ve Terakki yönetimine bağlılık gösterdiklerini ortaya koyması bakımından ilginç olduğu gibi, Dersim’deki yaşama ilişkin doğrudan gözlemler içermesi bakımından da önemlidir. Riggs’in kimi yanlış saptamalarını irdelemeyi yazının sonuna bıraktım.


işte raporun tam metni: (adreste : )


Henry H. Riggs’in Ocak 1911’de yayınlanan Dersim raporunu yukarıda aktardım. Burada özetin özeti olarak şunları söyleyebilirim: 


Riggs, kendilerini "Zaza" olarak tanımlayan Dersim’lileri Ermenilerin ırkdaşı "Kürt" ler olarak gösteriyor ve Türklere karşı ırksal ve dinsel nefret aşılıyor. 1908 Devrimi konusunda "bütün ırklara yeni bir gün doğuyor" sözleriyle, Osmanlının ırksal, dinsel, etnik ayrışmayla parçalanmasını istediğini açığa vuruyor. "Hıristiyan atalar" nitelemesiyle, soy ve din harmanı yaparak, bin yıl önce dedesi ninesi Hıristiyan olanın yeniden Hıristiyanlığa döndürülmesi gerektiğine inandığını gösteriyor. Dersim’de koyun, koç biçimli mezar taşlarını, İsa’nın lakabının "Kuzu" (İng. The Lamb)olmasıyla bağlantı kurarak, halkın geçmişte Hıristiyan olduğuna kanıt gösteriyor. 


Oysa, Orta Asya’da, İsa’nın doğumundan önce yapılmış koyun, koç biçiminde mezar taşları vardır; bunun eski Türk gömü geleneğinde yeri olduğunu, Akkoyunlular ve Karakoyunlular ile Dersim bölgesine getirildiğini bilmiyor.


İsa’nın doğum yeri olan Nasıra’nın, M.Ö. 600’lerden başlayarak bir İskit Türk yerleşim bölgesi olduğunu; İsa’nın ve annesi Meryem’in Sami olmayıp, İskitlerden olduğunu; İsa’nın "Son Yemek"te; "bu şarabı içiniz o benim kanımdır, şu lokmayı yiyiniz o benim etimdir" sözlerinin, tamı tamına İskit kan kardeşliği andından ibaret olduğunu; bozulmadan önceki ilk Hıristiyanlığın, İskit Türk damgalı gelenek ve görenekler içerdiğini bilmiyor. Bildiği tek şey, Ermeni ve Kürtleri, Türklere düşman etmek ve Osmanlı topraklarını parçalamak. Misyoner Henry H. Riggs’in 1911 Dersim Raporu, bu bakımdan önemli ve anlamlı…


CENGİZ ÖZAKINCI – DERSİM RAPORU 3 /pdf
BÜTÜN DÜNYA, 2012/2





CENGİZ ÖZAKINCI - DERSİM DERSİ I ve II :


Dersim Mebusu Hasan Hayri Bey, 3 Ekim 1921 günü Büyük Millet Meclisi gizli oturumunda yaptığı konuşmada, Koçgiri Ayaklanması'nı kışkırtanların Dersim aşiretlerine giydirmeye çalıştıkları etnik kimliği reddederek, bu aşiretlerin çoğunun yüzyıllar önce Horasan'dan gelmiş, süreç içerisinde çeşitli nedenlerle komşu aşiretlerin etkisinde kalarak Kürtçe konuşmaya başlayan Alevi-Kızılbaş Türkmenler olduğunu söylemişti. 


Dersim aşiretlerinden Hasan Hayri Bey'in 1921 yılında Meclis' te yaptığı bu açıklama, Atatürk karşıtlarının sıkça dile getirdikleri: "Kemalistler, 1924'ten sonra, Kürtleri asimile etmek için 'Kürtlerin bir Türk boyu olduğu’ yalanını uydurdular" savını geçersiz kılıyordu; çünkü ayrılıkçıların "Te-Ce' nin resmi tarih tezi" diyerek yalan saydıkları bu tarihsel olgu; 1924'te değil, 1921'de; Atatürk tarafından değil, bir Dersim aşiret reisince dile getirilmişti. 



DERSİM DERSİ I : PDF  
Bütün Dünya, 2010/1



...1938 Harekatında çok sayıda yurttaşımızı yitirdiğimiz doğrudur. Fakat bunların çoğu, düzenli birliklerce değil, aralarında kan davaları bulunduğu için askerle birleşip isyancı aşiretlerle kurşun sıkan Dersim aşiretlerince öldürülmüşlerdir. Sözü edilen toplu intiharlar, kadınların, çocukların öldürülmesi; düzenli birliklerin değil, ilkel “kan hukuku”na uygun davranan aşiretlerin eylemleridir. Kan Hukuku, suçlu sayılan aşiretlerin, diğer aşiretlerce kadın çocuk ayırmaksızın toptan katledilmelerini buyurduğu gibi; kuşatılan bir aşirette erkekler önce kendi kadınlarını ve çocuklarını öldürüp sonra düşmanla savaşa tutuşmakta; yenileceğini anlayan aşiret üyeleri,topluca intihara yönelmektedir...

DERSİM DERSİ II : PDF 
Bütün Dünya,2010/9