Translate

17 Ekim 2012 Çarşamba

ANADOLU'DA SEDİR AĞACI



Kutsal kitaplarda sedir ağacı ; büyüklüğün, kuvvetin şan ve şerefin, kraliyetin, maneviyatın, şiddetin, takdirin,zenginliğin, yayılış kudretinin sembolu olarak kabul edilmiştir.

Ülkemizde doğal olarak yetişen tek sedir türü, Toros sediri veya katranağacı olarak da adlandırılan Cedrus Libani'dir. Bilimsel adını Lübnan'dan almasına ,hatta Lübnan bayrağında da betimlenmesine karşın bu güzel ağaç, günümüzde Lübnan topraklarında yok olmaya yüz tutmuştur. Lübnanlılar Avrupadan fidan ithal ederek bu ağacı tekrar ülkelerine yerleştirmeye çalışmaktadır.

Ağacın cins adı olan Cedrus'un kökeni Arapçada "güç ve kuvvet" anlamına gelen "kedrom" ya da "kedre" ile kozalaklı ağaç anlamındaki "kedros" sözcüklerindir. Günümüzde kullanılan "kudret" kelimesinin de aynı kökten geldiği görülmektedir. Anadolu'da halen kullanılan "Dağların kadısı katrandır" sözüyle sedir ağacı kudretli,yargılayıcı ve takdir edici konumundaki erkeksi bir güçle özdeşleştirilmektedir.

Hititler döneminden beri sedir ağacı erkek tanrılarla özdeşleşmiştir. Toros sedri 1200-2000 metre yüksekliklerde yetişir ve bin yıl kadar yaşayabilir. 40 metre boya ve 2 metre çapa ulaşabilir. Çok kar yağan alanları seven bir ağaçtır. Dağlar anadolu'da en eski çağlardan beri baş tanrılara özgülenen alanlardır. Bu dağların en üst kesimlerinde yaşayan görkemli sedir ağaçları,simetrik ve estetik görünümüyle devasa boyutlara ulaşıp, bin yıl yaşayabiliyorlarsa onlarda mutlaka tanrısal bir güç vardır, diye düşünmüş olmalıdır Anadolu insanı.

Hititler zamanında Toros sediri dinsel törenlerde tütsü olarak kullanılırdı. Hititler, tanrıları kaybolduğunda evlerinin önündeki yolda güzel kokulu bitkileri yakarak onları cezp etmeye çalışırlardı. Kral Murşili, kaybolan Bereket Tanrısı Telepinu'yu geri getirmek için (kıtlığı önlemek için) yaptığı duada : "... Sedir ağacının tatlı kokusunu duy,evine,toprağına geri dön..bunlar seni getirsin.." demektedir. Hititler ayrıca sedir ağacından elde ettikleri sakızı şarap ile karıştırırlar,şaraplarını sedir kokulu içerlerdi.

Yine bir Hitit ritüelinde : sedir ağacından yapılmış bir kaptan,bal ve çeşitli yağların şarap kabına damlatıldığı anlaşılmaktadır.Sedirle ilgili bir Hitit metninde: "Rahip ,krala sediri verir...Su kabını alır...Suyu sedir ağacından kralın ellerine döker." denmekte, ayrıca Kraliçe Puduhepa'nın,Arinna şehrinin Güneş Tanrıçası'na ettiği bir duada, Anadolu'nun sedir memleketi haline getirildiği belirtilmektedir. Bu metinden hareketle ,Hititlerin sedir ağacına olan sevgileri ve onu tanrıyla özdeşleştirmeleri dolayısıyla Hitit çekirdek bölgesinde doğal olarak yetişmeyen ağacı bu alanlara getirerek diktikleri gibi bir sonuca da ulaşabilir.

O zaman arkeologlarımıza bir ipucu: sedir ağacının tatlı kokusunu izleyin, o sizi Hititlere ve onların tanrılarına götürecektir. 

Hititler döneminde, Anadolu'dan gemilerle sedir ağacı tomruğu ihraç edilmekteydi. Antik çağlarda Toros sediri, gemi yapımında da kullanılan çok makbul bir ağaçtı. ayrıca sedir ağacından MÖ.1000'lerde çalgı aletleri ve mobilya da yapılırdı. Demir çağında, Ortadoğu'nun süper devleti konumuna gelen Asur devletinin kralı III.Tiglath Pileser yazıtlarında ,Suriye seferinde topladığı ganimeti kullanarak kendisine sedir ağacından bir saray inşa ettiğini söyler.

Tevrat'ta Hz.Adem'in, ölümünden hemen önce Tanrı'dan merhamet yağını dilediği ve bunun için de oğlu Şit'i görevlendirdiği, Şit'in cenneet bahçelerindeki iyilik ve kötülük ağacından üç tohum aldığı ve babasının ağzına koyduğu, Adem gömüldükten sonra tohumlardan birinin sedir ağacına dönüştüğü belirtilmektedir.

İncil'de de övgüyle söz edilir sedirden. Bunun nedeni odunun hoş kokusu ve rengi, ayrıca kolay işlenebilmesidir. Görüleceği üzere hem Pagan inancında hem de tek tanrılı dinlerde, gönüllere taht kurmuş bir ağaçtır sedir.


MÖ.2700 yıllarına kadar uzanan kayıtlarda sedir ağacının, saray,mabet,tapınak,baraj,set inşası ile gemi ve mobilya yapımında kullanıldığı, mumyaların tabutlarının bu ağaçtan yapıldığı, mumyalama işleminde ağacın beyaz reçinesinden yararlanıldığı belirtilmektedir.

Mısır firavununa yazılan bir mektupra, ağacın yaşadığı yer hakkında "Orası göğü tırmalayan sedirlerle kaplıdır." denilerek Toros Dağları tanımlanmaktadır. 

Odunun yoğun kullanımı ve orman yangınları, bu ağacı Lübnan'da yok eder noktaya getirince bu yok oluş MÖ.700'lü yıllardaki bir metinde : "Lübnan aç kapılarını, yangın ağaçlarını yutuyor, siz göknarlar feryat edin, zira sedirler öldü ve mükemmel varlıklar mahvoldu" şeklindeki bir haykırışla dile getirilmiştir.

altay Türkleri için sedir ağacı, Tanrı'ya dua edilecek yerdir. Sedir ağcı antik çağın yedi harikasından biri olan Efes Artemis Tapınağı ile Gordion Kral Mezarları'nın yapımları gibi pek çok alanda kullanılmıştır.

Sümerlerin Gılgamış destanında da adı geçen bir ağaçtır :" Dağ oğlu Enkidu'yu yüreklendirdi gılgamış / kırkbeş okkalık balta,otuz okkalık kılıçlar / ve sediri kesti. bağırdı Humbaba uzaktan / korularıma saldıran kim, kimdir sedire dokunan?" şeklinde sedirden bahsedilir.

Konya'nın Süberde yöresinde yapılan polen analizlerinde Anadolu'da 8500 yıl öncesine ait sedir polenleri bulunmuştur. Ortadoğu insanının tanrısal bir sevgiyle bağlandığı bu ağacın tahribi ve yok edilmesi, onu sevenlerin yüreğinde derin yaralar açmıştır.

Sedir ağacının kabuklarından elde edilen katran, deri hastalıklarına ve deri mantarlarına karşı antiseptik olarak kullanılır.

Sediri gördüğünüzde, önce bir seryedin uzaktan o güzel endamını, sonra dokunun ona, eğer katranı sızmışsa dışarıya, mis gibi kokusunu çekin içinize. Hititlerinde de dediği gibi :"Sedir ağacının tatlı kokusunu duyun".

Hasan Torlak
Nisan 2011
*********



ANTALYA'DA SEDİR AĞAÇLARI YERİNE MERMER OCAKLARI

Dünyanın en önemli sedir ormanlarına sahip olan Antalya Çığlıkara'daki taş ocakları, yeni bir soru önergesiyle TBMM gündemine taşındı. CHP Antalya Milletvekili Arif Bulut, Bakan Eroğlu'nun yazılı olarak yanıtlamasını istediği önergesinde taş ve mermer ocaklarıyla doğa katliamına sahne olan bölgenin değerini tek tek sıralayarak, "Antalya'nın maden ve taş ocağı kenti haline gelmesine daha ne kadar seyirci kalınacaktır?" sorusunu yöneltti. 

'ANTALYA'DA KAÇ MADEN OCAĞINA İZİN VERİLDİ'

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'nun yanıtlaması istemiyle TBMM'ne yazılı bir soru önergesi veren CHP Antalya Milletvekili Arif Bulut, dünyada yalnızca bu bölgede bulunan bitki örtüsünün korunmasına yönelik Türkiye'nin de imzaladığı uluslararası sözleşmelere atıfta bulunduğu önergesinde, "iktidarınız dönemin de 2002- 2011 yılları arasında Antalya sınırları içerisinde kaç tane maden ve taş ocağının açılmasına izin verilmiştir? Çığlıkara ve Abdal Musa Dergâhının bulunduğu Tekke Köyü çevresindeki maden ve taş ocaklarının koruma alanına yakınlığı ve tehlike durumu nedir?" diye sordu.

'DÜNYADA BAŞKA SEDİR ORMANI YOK'

Çığlıkara ve Tekke Köyü çevresindeki maden ocaklarının doğaya, çevreye, tarım alanlarına ve bölge halkına verdiği büyük tahribattan dolayı faaliyetlerinin durdurulması hakkında bakanlığın bir çalışma başlatıp başlatmadığı sorusuna yanıt arayan Bulut, "dünyanın hiçbir yerinde Toros Sediri ormanı bulunmazken, ayrıca değerli bir bitki örtüsüne sahip olan bölgede neden mermer ocakları açılıyor? Bu ocakların ruhsatlarını hangi kriterlere göre veriyorsunuz? Endemik bitki türlerini koruma kapsamına alan uluslararası antlaşmalarda ülkemizin de imzası bulunurken, maden ve taş ocaklarına verilen ruhsatlar, yapılan uluslararası sözleşmelere uymakta mıdır?" sorularının yanıtını istedi.


'BÖLGE HALKINI KADERİNE Mİ TERK EDECEKSİNİZ'

Önergesinde, bakanlığın yaptığı araştırmalara da değinen Bulut, “maden ocaklarına ruhsatları verilirken bakanlığınızın yapmış olduğu çalışmaları dikkate alıyor musunuz? Eğer alıyorsanız bakanlığınızca koruma altına alınmış bir bölgeye ve çevresine bakanlığınız bu ocaklara ruhsatları hangi kriterlere göre vermektedir? Maden ve taş ocaklarının iyileştirme çalışmaları nasıl yapılmaktadır? Şu ana kadar yapılan iyileştirme çalışması var mıdır? Varsa hangi bölgede ve kesilen ağaçlar göz önüne alındığın da iyileştirme yapılan bölgede nasıl bir iyileştirme çalışması yapıldı? Bölgedeki köylülerin maden faaliyetlerinin yaratmış olduğu olumsuzluklardan dolayı meydana gelen şikâyetleri bakanlığınıza ulaşmış mıdır? Tarafınıza ulaşan şikâyetleri dikkate alacak mısınız, yoksa bölge halkını kaderlerine mi terk edeceksiniz? Antalya ilinin maden ve taş ocağı kenti haline gelmesine daha ne kadar seyirci kalınacaktır?" sorularını yöneltti. 

ÇIĞLIKARA’DA ÇİNCE YOL LEVHALARI

Çığlıkara bölgesinde bulunan çok sayıda mermer ve taş ocağının yarattığı doğa katliamının defalarca kamuoyunun gündemine geldiğini anımsatan Bulut'un, önergesinde bölgenin zengin bitki türlerine de ayrıntılı olarak yer vermesi dikkat çekti. Bölgedeki taş ocaklarından en çok etkilenen köyler olan Armutlu ve Avşar köylüleri ruhsatların iptal edilmesi için geçtiğimiz yıl Antalya Bölge İdare Mahkemesine dilekçe vererek suç duyurusunda bulunmuşlardı. Çinli firmaların da çalıştığı bölgeden çıkartılan mermer, Çin ve ABD'ye ihraç edilirken ormanlık alanda bulunan ‘Çince’ yol levhaları dikkat çekiyor.

Yusuf Yavuz
ODATV-Ekim.2011